top of page

EDEBİYAT BÖLÜMÜNE HOŞGELDİNİZ

Şimdi sizlerle edebiyat dersi yapacağız Nasıl mı aşağı kaydır ve oku...

Edebiyat: Hoş Geldiniz

EDEBIYAT NEDIR?

Düşünce, duygu, olay ve imgeleri güzel ve etkili bir biçimde anlatan söz sanatıdır. Edebiyat'ın konusu insandır. Edebiyat'ın malzemesi dildir.

Edebiyat: Metin

METİNLER

  1. Edebi (Sanatsal) Metinler :​​

        -> Sanat yapma amacıyla kullanılan kurmaca metinlerdir.​

        -> Kendine has bir özelliği vardır.

        -> Sözcüğün yan ve mecaz anlamları üzerinde çok durulup okuyucunun yorumlaması istenir.

    2. Öğretici Metinler : 

        -> Sözcükler genellikle gerçek anlamıyla kullanılır.

        -> Açıklayıcı bir anlatım, örnekleme vardır.

        -> Dil, göndergesel işlevde kullanılır.    

Edebiyat: Metin

ANLATIM TEKNİKLERİ

A) Anlatım Biçimleri: 

  1.  Açıklayıcı Anlatım : Bilgi verir.

  2.  Tartışmacı Anlatım : Karşıt düşünceler vardır.

  3. Öyküleyici Anlatım : Bir olay; yer, zaman ve kişiyle ele alınır.

  4. Betimleyici Anlatım : Sözcüklerle resim çizme sanatıdır.

B) Düşünceyi Geliştirme Yolları : ​

  1. Tanımlama : " Bu nedir?, Bu Kimdir?" sorusuna cevaptır.

  2. ​Tanık Gösterme : Konusundan uzman biriyle alıntı yapmaktır.​

Edebiyat: Metin

DİL – KÜLTÜR – EDEBİYAT ARASINDAKİ İLİŞKİ

Her devir kendi neslini her nesil de kendi edebiyatını ve kendi kültürün oluşturur. Dolayısıyla bir birlik vardır. Bu 3 kavramdan önce her şeyin merkezi insandır.


Dilin, edebiyatın, kültürün oluşmasında merkez insandır. İnsan dille çevresiyle iletişim kurar. İnsanlar dille birlikte bir edebiyat meydana getirirler. İnsanlar duygularını düşüncelerini dille anlatırlar. Bu da edebiyatı oluşturur. Edebiyat dili, dil insanı kapsar bunların hepsini kültür kuşatır.




İnsan menliğini ve kimliğini sahip olduğu kültürü belirler. Edebiyat dili belirler. Kültür edebiyatı oluşturur. Edebiyat dili zenginleştirir, dil de insana yeni bir şekil verir. İnsan da bu birikimi dil, edebiyat ve kültürle yansıtır.


İnsan kültürle beslenir, kültür edebiyatı oluşturur edebiyat dili zenginleştirir. Dil de insan kimliğini ve kişiliğini belirler. Dıştan içe doğrudur. Benliği ve kimliği dille yansıtır. Bir cahille aydın konuşması aynı değildir. İnsan da bu süreç sonucunda oluşan birikimi diline, edebiyatına, kültürüne yansıtır.


Dil, edebiyat, kültür ilişkisini anlamak için insan merkezli düşünmeliyiz. İnsan dille varlığını ortaya koyar. İnsan konuştuğu dille duygu ve düşüncelerini ortaya koyması da edebiyatı oluşturur.


İnsanoğlu dil, kültür atmosferi içinde yetişir. Her insan bir kültür atmosferi içinde yetişir, büyür. Kültürü aktaran, etkileyen edebiyat eserleridir. Edebi eserler dille meydana gelir. Edebi eserler dilin yaşamına hizmet ederler. Bu dil aynı zamanda insan benliğini ve kimliğini oluşturur. Bu süreci yaşayan insan kimliğini ve benliğini ifade ederken dili kullanır, onunla edebiyat meydana getir ve bir kültür atmosferi oluşturur.


Dil ve kültür milleti meydana getiren 2 önemli unsurdur. Bu yüzden dil ve kültür tartışılırken onun edebiyatla ilişkisini de göz ardı etmemeliyiz. Çünkü dil, edebi eserlerle birlikte yaşar ve nesilden nesile edebi eserlerle ulaşır. Dil nasıl edebiyat için ana malzeme ise edebiyat da ait olduğu milletin göstergesidir.


Her edebi eser belli bir kültür ortamı içinde oluşur, zenginleşir. Edebi eserler ortaya çıktıkları dönemin kültür ve sanat anlayışını bize yaratır. Biz edebi eserlerden yola çıkarak milletlerin tarihsel süreç içindeki kültür ve dil değerlerini tespit ederiz.

Edebiyat: Metin

DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

Düşünceyi geliştirme yolları, parçada anlatılanları daha anlaşılır hale getirmek, okuyucuyu etkilemek, onun ilgisini çekmek gibi amaçlarla kullanılır.

Düşünceyi geliştirme yöntemlerinden, dört temel anlatım türünün (açıklama, tartış­ma, betimleme, öyküleme) birinin içinde yararlanı­labileceği gibi bu yöntemlerden herhangi biri par­çanın anlatımında hâkim konumda da olabilir.

 >  Düşünceyi geliştirme yolları; tanımlama, karşılaştırma, örneklendirme, tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma ve benzetme olmak üzere altı başlıkta incelenir:

1. Tanımlama

Bir kavram veya varlığın ne olduğunun açıklanma­sına tanımlama denir. Genelde açıklayıcı ve tartışmacı anlatım tekniklerin­de tanımlamadan yararlanılır. Varlık ya da kavramın okuyucunun zihninde daha belirginleşmesi amaç­lanır. Tanım, “Bu nedir?” sorusuna cevap verir.

Örnek(ler)

» “Destanlar, tarihten önce ve tarihin başlangıcı sıra­sında bir milletin geçirdiği maceraları, yetiştirdiği kahramanları; doğa, evren ve toplum olayları hak­kında düşündüklerini ve bunlar karşısında aldığı va­ziyetleri anlatan din ve kahramanlık hikâyeleridir.”

Parçada açıklayıcı anlatım tekniği kullanılarak des­tanlar hakkında bilgi verilmiştir. Ancak bu yapılırken ilk cümlede “Destan nedir?” sorusuna cevap ola­cak şekilde tanımlamadan yararlanılmıştır.


2. Karşılaştırma

Birden fazla varlık ya da kavram arasındaki benzer­lik veya farklılıkları ortaya koymak için kullanılan an­latım yoluna karşılaştırma denir. Daha çok tartışma­cı ve açıklayıcı anlatım içinde kullanılan bu yöntem­de, varlıkların farklı ya da ortak yönleri ele alınır.

Örnek(ler)

»“Konuşma ile yazma farklıdır. Konuşma geçicidir, yazma kalıcı. Konuşma anlıktır, yazma sonsuz. Yazı­ya geçirilen her şey olduğu gibi korunur. Konuşma ise saman alevi gibi söylendiği anda yitip gider.”

Bu parçada “konuşma” ile “yazma” karşılaştırılmış, yazmanın konuşmadan üstün olduğu belirtilmiştir.


3. Örneklendirme

Bir düşüncenin somut hâle getirilerek daha anlaşı­lır kılınması için anlatılan konuyla ilgili örnekler ver­ilmesine örneklendirme denir. Düşüncenin anlaşılır ve akılda kalıcı olması amaçlanır. Bazen önce bir örnek verilerek veya fıkra anlatılarak konuya giriş yapılır. Bunlardan hareketle de bir yargıya varılır.

Örnek(ler)

» “Bir yerde sabit civata gibi dönüp duranların ne kendilerine faydaları vardır, ne çevredekilere. Oysa dünyaya bakalım; her şey değişir, durmadan yol alır. Su, buhar olur, yağmura dönüşür; tohum, baş verir, çiçeğe durur; civciv, pek cılız doğar, kocaman bir horoz olur. Dünyada hiçbir şey durmaz. Bu do­ğanın bir parçası olan insan neden dursun?”

Bu parçada insanın yerinde durmaması gerektiği gö­rüşünü yazar, doğadan hareketle örneklendirmiştir. Önce görüşünü söylemiş, daha sonra bu görüşünü örneklendirmiştir: Doğada her şey hareket hâlinde ve değişim içindedir, insan da buna ayak uydurma­lıdır.


4. Tanık Gösterme

Yazarın, savunduğu düşüncenin doğruluğuna oku­yucuyu inandırabilmek için tanınan ve görüşlerine itibar edilen kişilerin sözlerinden alıntı yapılmasına tanık gösterme denir.

Kişinin sadece ismini yazıda kullanmak, tanık gös­terme için yeterli değildir. Bu, örneklendirme olur. Tanık göstermede önemli olan, kişinin sözünü destekleyici olarak kullanmaktır. Bu da kişinin dü­şüncelerinin tırnak içinde aktarılması ile olur.

Önce yazar kendi görüşünü verir. Daha sonra bu görüşü kanıtlamak, inandırıcılığı artırmak için, o alanda tanınmış bir kişiden söz edip, o kişinin söz­lerine yer verilir.

Örnek(ler)

» “Deneme, büyük savlar içermez. Daha çok duygu­ya, sezgiye, birikime ve akla dayanır. Denemede yazar kendi birikimini, içinden gelenleri özgürce ak­tarır. Bu nedenle Nurullah Ataç deneme için: “De­neme benin ülkesidir.” der. Bu görüşe katılmamak elde değildir.”

Bu parçada yazar, deneme yazı türü ile ilgili görüş­lerini aktarmıştır. Görüşlerinin inandırıcı kılmak için bu alanda söz sa­hibi olan ünlü denemeci Nurullah Ataç’tan alıntı yapmış, onun sözlerini aktarmıştır.


5. Sayısal Verilerden Yararlanma

Düşüncenin kanıtlanabilmesi için istatistiksel bilgi­lerden, anketlerden ya da grafiklerden yararlanıl­masıdır.

Örnek(ler)

» “Ormanlar, dünyamızın akciğerleri gibidir. Ağaç ve ormanın insan hayatına doğrudan ve dolaylı o kadar çok faydası vardır ki… Aklıma gelen birkaçını sıra­layayım isterseniz. O zaman ne demek istediğimi daha iyi anlamış olursunuz. Tabiatın harika, sessiz süpürgeleri ormanlar yaratılmasaydı yaşadığımız dünya tozdan geçilmeyecekti. 1000 m² ladin ormanı yılda 32 ton, kayın ormanı 68 ton ve çam or­manı ise 30-40 ton tozu hüp diye emebilir ve hava­daki zehirli gazları da filtre eder.”


6. Benzetme

Bir kavramı ya da varlığı başka bir kavram ya da varlığın özellikleriyle anlatmaya benzetme denir.

Örnek(ler)

» “Birikimsiz yazarlık saman alevi gibidir. Saman ale­vi çabucak tutuşup yine çabucak söner. Yazmak için yeterli donanıma sahip olmayan birikimsiz ya­zarlar da parlamış olsalar bile elbet bir gün saman alevi gibi sönüp giderler.”

Parçada, birikimden yoksun yazarlar saman alevi­ne benzetilmiştir. Bunların kalıcı olamayacağı, bu benzetmeden yararlanılarak vurgulanmıştır.

Edebiyat: Metin

HİKAYE NEDİR?

Hikâye: Hikâye kelimesi Türkçe Sözlük’te “Gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan düzyazı türü.” biçiminde tanımlanmaktadır. Hikâye, insanoğlunun ilk edebî ürünlerinden olan destanlarla birlikte doğmuş ancak günümüze kadar önemli değişimler geçirmiştir. Hikâyenin modern anlamda edebî tür hâline gelmesi 19. yüzyıl yazarlarının metinleriyle mümkün olmuştur. Özellikle Fransız yazar Maupassant (Maposan) ve Rus yazar Çehov, kendi adları ile anılan hikâye tarzlarının kurucuları arasında yer alır.

Hikâyeler genellikle insanı merkeze alan edebî metinlerdir. Bütün hikâyelerde, olay veya durumları aktaran bir anlatıcı yer alır ve bu anlatıcı belli bir bakış açısıyla ayrıntıları okura aktarır. Hikâyelerde hayatın belli bir kesiti ele alınır ve olayların içindeki kişiler belirgin özellikleriyle sunulurlar. Bu tür edebî metinlerde olaylar belirli bir zaman ve mekânda gerçekleşir. Zaman ve mekâna ilişkin öğeler, hikâyedeki olayların akışını veya kişilerin özelliklerini doğrudan etkilemektedir. Tarih içindeki örneklerle karşılaştırıldığında, günümüzde hikâyelerin giderek kısaldığı ancak anlatım bakımından yoğun bir yapıya kavuştuğu görülmektedir.

Hikâye hem dünya hem de Türk edebiyatında köklü bir geleneği olan bir türdür. Dünya edebiyatında Boccacio’nun (Bokasyo), “Decameron (Dekameron) adlı hikâyeleri bu türün ilk modern örnekleri kabul edilir.

Fransız edebiyatında Alphonse Daudet‘nin (Alfons Dode) “Değirmenden Mektuplar” adlı eseri ile Guy de Maupassant’ın (Guy dö Mopasan) hikâyeleri ile Rus yazar Çehov’un eserleri bu türün önemli örnekleri arasında yer alır. Modern anlamda hikâyenin Türk edebiyatında görülmesi Tanzimat Dönemi’ne rastlar.

Ahmet Mithat Efendi‘nin “Letaif-i Rivâyat” adlı eseri ile Samipaşazâde Sezai‘nin “Küçük Şeyler” adlı eserleri bu türün Tanzimat Dönemi’ndeki en önemli örnekleridir. Halit Ziya Uşaklıgil‘in hikâyeleri ile hemen arkasından Ömer Seyfettin yazdığı hikâyeler bu türün gelişmesini sağlar. Refik Halit Karay‘ın “Memleket Hikâyeleri“, Sabahattin Âli‘nin “Ses” ile “Kağnı“, Sait Faik‘in “Sarnıç” ile “Semaver” adlı kitapları bu türün nitelikli örneklerindendir. Memduh Şevket EsendalTarık BuğraHaldun TanerOrhan Kemal gibi isimler yazdıkları hikâyelerle bu türün en güzel eserlerini vermişlerdir.

Edebiyat: Metin

HİKÂYENİN YAPI UNSURLARI

a) Kişiler: Hikâyede yer alan olaylar, genellikle merkezde yer alan kişilerin çevresinde gelişir. Hikâyede kişiler, olay örgüsünde üstlendikleri işlevlere göre önemli hâle gelirler. Kişiler, olay örgüsü içindeki tutum ve davranışları ile bireysel veya toplumsal bazı değerleri temsil eder. Kişileri ve onların olaylar içinde kazandıkları özellikleri belirlemek hikâyeyi anlamakta önemli bir aşamadır.

b) Olay örgüsü: Olaylar, gündelik hayatta her zaman yaşanabilecek gerçek durumlardır. Olay örgüsü ise kurgusal olayların edebî metinde sıralanışı ile oluşan bir düzenlemedir. Bu bakımdan olay örgüsü, edebî metinlerin kurmaca dünyasının önemli bir parçasıdır.


c) Mekân: Hikâyede olayın oluştuğu, geliştiği çevre veya yere “mekân” adı verilir. Edebî metinlerde mekân, genellikle kişilerin psikolojik özelliklerini ortaya çıkarmanın bir aracı olarak kullanılır.

ç) Zaman: Hikâyede olayların yaşandığı; an, saat, gün, mevsim veya yıl gibi ifadeler metnin zaman çerçevesini oluşturur. Hikâyedeki olayların kendine özgü bir zaman çerçevesi vardır ve tercih edilen zaman olayların akışını doğrudan etkiler. Hikâyelerdeki olaylar genellikle çok uzun zaman dilimlerine yayılmaz. Özellikle kısa hikâyede olaylar çok kısa zaman dilimlerinde oluşur ve tamamlanır.

d) Anlatıcı ve Bakış Açısı: Hikâyede, olay veya durumları aktaran, anlatan kurmaca kişilik “anlatıcı” olarak adlandırılır. Anlatıcı, yazarın dışında yer alan ve yalnızca o hikâyeye özgü olarak kurgulanan bir kişiliktir. Anlatıcının, aktardığı olayla ilgili ayrıntılara hâkimiyeti ve ayrıntıları aktarma biçimi “bakış açısı” olarak ifade edilir. Bakış açısı, metinde seçilen anlatıcıya göre değişir. Hikâye ve romanlarda üç farklı anlatıcı ve onlarla birlikte gelişen üç bakış açısı vardır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:

1. Kahraman Anlatıcının Bakış Açısı: Kendisi de olayların içinde yer alan ve olayları aktaran anlatıcı “kahraman anlatıcı” olarak adlandırılır. Bu anlatıcı, hikâyedeki ayrıntıları kendi bakış açısından görür ve yaşadığı, gözlemlediği kadarıyla bilir. Bu bakımdan kahraman anlatıcının bakış açısı ve olaylarla ilgili bilgileri sınırlıdır.

2. Hâkim (İlahi) Bakış Açısı: Genellikle “yazar anlatıcı”nın olduğu hikâyelerde görülen bir bakış açısıdır. Bu tür metinlerde, anlatıcı olay ve kişilerle ilgili her şeyi bilir. İnsanların iç dünyaları, düşünceleri ve olayların gelişimine dair bütün bilgiler bu bakış açısıyla sunulur ve anlatıcı hikâyenin bütün akışına hâkimdir. Okuduğunuz hikâye bu bakış açısıyla okura sunulmuştur. Bu bakımdan anlatıcı, hikâyedeki kişilerle ilgili bütün ayrıntıları bilmektedir. Söz gelişi şu cümleler, bu bakış açısının en açık örneğini oluşturur: “Adam kitaplarını satmaya karar verdi. Bütün gece yatakta döndü durdu, bir türlü uyku tutmadı. ‘Kitap satmak!’ Müthiş bir gönül rahatsızlığı içinde, gecenin üçünü geçe dalabildi. Sabahleyin uyandığı zaman şakakları zonkluyordu.”

3. Gözlemci Bakış Açısı: Hikâyedeki olay veya durumların tanığı olan anlatıcının bakış açısıdır. Bu bakış açısının tercih edildiği metinlerde, olayların tarafsız bir gözle yansıtılması söz konusudur. Bu bakış açısında anlatıcı, kişilerin aklından geçenler ve hissettiği şeyler gibi gözlemlenemeyen durumları aktaramaz.

Edebiyat: Metin

HİKAYE TÜRLERİ

  1. Olay Hikayesi ve Özellikleri

  • Klasik olarak bir olayı serim, düğüm, çözüm bölümleri içerisinde planlayıp anlatarak bir sonuca bağlayan hikâyelerdir.

  • Fransız yazar Guy de Maupassant tarafından yayınlaştırıldığı için “Maupassant tarzı hikâye” de denir.

Olay Hikayesi Özellikleri

  1. Klasik bir yapı ve roman kurgusu içinde oluşturulur. Hikâye belli bir giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur.

  2. Hikâye, olay örgüsü üzerine kurulur. Olay örgüsü metnin esasını, iskeletini oluşturduğu için gücünü olaydan alır. Olay örgüsünü belli bir başlangıcı, yavaş yavaş gelişip gerilimin en üst noktasına ulaştığı, ortası ve sonucu mevcuttur. Olay örgüsü ani ve şaşırtıcı bir şekilde biter.

  3. Çatışma ve entrika üzerine kuruludur. Olay örgüsü tek bir merkez etrafında yoğunlaşır.

  4. Kişi kadrosu, özenle seçilmiş insanlardan oluşur, kişiler sıradan değildir. Kişiler; tezatlar, büyük ihtiraslar, çatışmalar, entrikalı bir hayat yaşarlar. Kişiler bedbindir, muzdariptir.

  5. Realizm (gerçekçilik) akımı etkili olduğu için konular, gerçek hayattan alınır.

  6. Toplumsal konu ile okuyucu karşısına çıkılır. Ahlak dersi vermenin amaçlandığı söylenebilir. Hayatın kusurlu ve elemli taraflarına bakılır, karamsarlık hâkimdir.

  7. Mekân ile insan arasında güçlü bir ilişki söz konusudur. İnsan, çevrenin ayrılmaz bir parçasıdır. Mekân, kişinin karakterinin şekillendirilmesinde önemli bir işleve sahiptir. Kişi ve mekân tasvirine de önem verilir.

  8. Ayrıntılı bir anlatım tarzı benimsenir. Anlatıcı açıklama, betimleme ve çözümleme (tahlil) anlatım tekniklerini kullanarak okuyucunun hayal dünyasına pek bir şey bırakmaz.

  9. Bir fikir verilmeye çalışılır, okuyucuda merak ve heyecan uyandırılır.

Temsilcileri: Ömer Seyfettin, olay hikâyesinin bizdeki en önemli temsilcisidir. Refik Halit Karay, H. Rahmi Gürpınar ve R. Nuri Güntekin türün diğer temsilcileridir.


 2. Durum Hikayesi ve Özellikleri

  • Bir olayı değil, günlük yaşamın herhangi bir kesitini ele alıp anlatan hikâyelerdir.

  • Dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için “Çehov tarzı hikâye” de denir.

Durum (Kesit) Hikayesi Özellikleri

  1. Klasik yapı yoktur. Serim, düğüm, çözüm gibi bir planlamaya uyulmaz. Hikâye girişe lüzum duyulmadan doğrudan doğruya olaya başlar, belirgin bir sonuç olmadan da bitebilir.

  2. Dış dünyadan alınan malzemelere fazla müdahale edilmez. Hikâyedeki kişi ve olaylar doğaldır.

  3. Olay örgüsünün önemi azaltılmıştır. Olay örgüsü, özenle seçilmiş olaylardan seçilmez. İnsanın her yerde ve her insanın yaşayabileceği basit ve sıradan durumlar anlatılır. Hikâyede olay önemsizdir, bu sebeple bu hikâye tarzı durum veya kesit hikâyesi olarak adlandırılır.

  4. Kahramanlar, özenle seçilmez. Herhangi bir ayrıcalıkları olmayan ve her zaman rastlanabilecek kişilere yer verilir. İnsanın küçük ama çarpıcı özellikleri vurgulanır.

  5. Konu daha çok günlük hayattan seçilir. Konuyu sezmek, okuyucuya bırakılır. Kişilerin çeşitli psikolojik durumları yansıtılır. Durumlar mizahi bir atmosfer içinde verilir.

  6. Mekân üzerinde pek durulmaz, mekân birkaç kelimeyle, ana hatlarıyla belirtilir.

  7. Anlatıcının yetkileri bir hayli daraltılmıştır. Ayrıntılı bir anlatım yoktur. Olayların ve durumların akışı gibi pek çok şey okuyucunun hayal gücüne bırakılır. Sezdirme ön plandadır. Çoğu kez okuyucuda hikâyenin bitmediği izlenimi uyanır.

  8. Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir.

Temsilcileri: Memduh Şevket Esendal türün ilk temsilcisidir. Bizdeki en güçlü temsilcileri, Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra’dır.

Edebiyat: Metin
bottom of page